3’üncü çeyrek büyüme oranını değerlendiren ATSO Başkanı Ali Bahar, finansmana erişimi kolaylaştırıp ekonomiye güveni artıracak yeni politika önlemlerinin alınmasını talep etti.
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ali Bahar, TÜİK’in üçüncü çeyrek büyüme oranının beklentilere paralel gerçekleştiğini söyledi. Üçüncü çeyrekte sanayi üretimine ve yatırımlara ilişkin verilerin önümüzdeki aylara yönelik olarak uyarıcı nitelikte olduğunu belirten Bahar, “Temmuz–Eylül döneminde ekonomik büyüme yıllık bazda yüzde 3,9 oranıyla beklentilerimizin biraz altında, çeyreklik büyüme ise eksi yüzde 0,1 oranıyla beklentilere paralel gerçekleşmiştir. Türkiye ekonomisi bu yıl enerji maliyetlerinde artışa rağmen ilk iki çeyrekteki yüksek artış sayesinde yüzde 5 civarında büyümüş olacaktır. Son aylarda PMI verileri küresel ekonomide durgunluğa ve yüksek girdi maliyetlerine bağlı olarak yavaşlama sinyallerini vermekteydi. Buna rağmen üçüncü çeyrekte sanayi üretimine ve yatırımlara ilişkin veriler piyasanın bugünkü durumuna ve önümüzdeki aylara yönelik olarak uyarıcı niteliktedir” dedi.
Üçüncü çeyrek büyüme oranlarının sektörel yansımalarına da değinen Bahar şunları kaydetti;
“Sektörel büyüme verileri tarımda büyümenin girdi maliyetlerinde artışa bağlı olarak yüzde 1,1 oranında, sanayide ve imalat sanayinde büyümenin ihracatta yavaşlama ve finansman sorunları nedeniyle sırasıyla yüzde 0,3 ve yüzde 1,7 oranlarında kaldığını göstermektedir. Sanayide finansman sıkıntısına aylardır dikkat çekiyoruz, veriler sahadaki durumu bir ölçüde yansıtmıştır. İnşaat sektöründe yüksek maliyetler nedeniyle üretimin azalmasının konut sorununa yol açtığını defalarca dile getirdik. İnşaat sektörünün üçüncü çeyrekte önceki yıla göre yüzde 14,1 daralması, tam da bu duruma işaret etmektedir.”
Büyümenin harcama cephesinde, üçüncü çeyrekte turizmin de desteğiyle özel tüketim harcamalarının ve kamu tüketim harcamalarının yüksek oranda arttığı, ancak yatırım harcamalarının yüzde 1,3 oranında düşmüş olduğu anlaşılmaktadır. Yatırımlarda bu yavaşlama, ekonomide yatırımların finansmanında devamlı konuştuğumuz sorunların ciddiyetini kanıtlamaktadır. Yine yüksek enflasyona bağlı olarak üçüncü çeyrekte GSYH dağılımında işgücünün payının yüzde 26,3 oranıyla, önceki yılların oldukça gerisinde kalmaya devam etmesi de dikkat çekicidir.
Özetle yüksek enflasyon, girdi maliyetleri artışı, sermaye erimesi ve finansman sıkıntısının iç piyasada daralmaya ve yatırım eğiliminin azalmasına neden olduğu verilerle net olarak anlaşılmış bulunmaktadır. Dış ticaret dengesinde de ihracatta yavaşlamaya rağmen ithalatın enerji ve diğer hammadde fiyatlarına bağlı olarak hızlı artışı dış ticaretin büyümeye etkisini önemli ölçüde geriletmiştir.
Sonuç olarak, Türkiye ekonomisinin dinamizmine, turizmden sanayiye, tarımdan inşaata tüm sektörlerde büyüme potansiyelimizin yüksekliğine güveni kaybetmeden enflasyonun düşürülmesi ve ekonomide sürdürülebilir finansman yapısının kurulması yönünde yeni politika önlemleri alınmalıdır. Kısa vadede KGF kredi paketi hızla devreye alınmalıdır. Bunu yaparken orta ve uzun vadeli sürdürülebilir ve istikrarlı büyüme perspektifine yerli ve yabancı yatırımcının güvenini korumak bakımından daha fazla önem vermeliyiz. İnşaat-konut sektörü başta olmak üzere temel girdilerin maliyetlerini düşürmek ve fiyat öngörülebilirliğini artırmak yönünde adımlar atılmalıdır. Enflasyon-kur-faiz dengesinin ihracatta rekabet gücünü azaltmamasına dikkat edilmelidir. İç piyasada daralma riskine karşı çalışanların ve halkımızın alım gücünün korunmasına dönük vergi indirimleri ve bu çerçevede köklü bir vergi reformu da hızla gündeme alınmalıdır.”